Osmanlı'da Hayvan Sevgisi
Osmanlı döneminde hayvan hakları ve saray
16.yy ‘da Avrupa’da sokaktaki kedi ve köpeklerin çuvallara konulup meydanlarda yakıldığı ve yanan ateşin etrafında dans edildiği zamanlarda ; Osmanlı’da sokak hayvanlarını öldürmenin ağır cezaları vardı. Avrupa’nın bugünkü Hayvan Hakları Yasası’nın temeli Osmanlı zamanında uygulanan yasalar ve verilmiş fermanlardır.
Osmanlı döneminde ; işi sokak hayvanlarına yemek pişirmek olan “ mancacık” diye bir meslek vardı. Mancacının görevi sokak hayvanları için saray mutfağında yemek pişirmekti. Pişirilen bu yemekleri Zabıta; sokak sokak gezerek sokaktaki hayvalara dağıtır ayrıca sahipli hayvanların iyi beslenip beslenmediğini de kontrol ederdi. Yani Osmanlı döneminde zabıtanın asıl görevi; sokak hayvanlarını beslemekti. Bundan başka her kasap, imkanı doğrultusunda , sokakta yaşayan hayvanlar için et bağışlamak zorundaydı. Bu zorunluluk, her padişah döneminde verilen fermanlarla devam etmiştir. Pek çok ilde ,kedi ve köpekleri tedavi eden merkezler açılmıştır. . Osmanlı’da Hayvan sevgisi kedi köpekle sınırlı değildi. Göç eden kuşları tedavi etmek amacıyla pek çok noktada Kuş tedavi merkezleri açmış ve masrafları da saray tarafından karşılanmıştır. Özellikle İstanbul’daki Göçmen Kuşlar Vakfı , Dan Vakfı ve Bursa’da açılan Düşkün Leylekler Vakfı , Avrupa’dan gelen gezginlerin dikkatini çekmiş ve seyahatnamelerine şunları yazmalarına sebep olmuştur “ Kuşkusuz Türklerin hayırları , hayvanlar için bile geçerlidir. “
Osmanlı döneminde yapılan Camii ve Saray mimarilerinde kuşların dinlenebileceği , yemek yiyip yıkanabilecekleri Yalak adı verilen yerler göze çarpar. Mezarlıklarda da kuşlar unutulmamış ; su ve yem için alanlar yapılmıştır.
Binek hayvanlarının ne kadar yük taşıyabileceği Padişah fermanlarıyla belirlenmiş , binek hayvanına fazla yük taşıtan kişilere ağır cezalar kesilmiş ve hayvanına el konulmuştur. Top çeken büyükbaş hayvanlar, yaşlandıklarında saray tarafından maaşa bağlanmış ve ölünceye kadar rahat yaşamaları sağlanmıştır.
Vahşi hayvanlar da Osmanlı’da hayvan sevgisinden nasiplenmişlerdir. Vahşi hayvanlar için ormanlara düzenli olarak yemek bırakılmış , açlıktan soğuktan şehre inen vahşi hayvanların bakımları, saray bahçesinde yapılmıştır. Hiçbir hayvan asla geri çevrilmemiş ;kuduz salgını olduğunda bile II. Abdülhamit ,sokak hayvanlarını öldürmeyi reddetmiş ve dünyanın 3. Kuduz Merkezini İstanbul’da açmıştır.
Ecdadımız Fatih Sultan Mehmet “ Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim “ diyerek Osmanlı’daki doğa sevgisini bütün dünyaya göstermiştir.
Dünyaya hayvan sevgisini öğretmiş tarihimizden , yanından köpek geçtiğinde abdestinin bozulduğunu iddia eden bir nesle nasıl dönüştük acaba ? Sanırım Osmanlı döneminde sokaklarda özgürce yaşayan sokak hayvanları abdest bozmuyordu da şimdikiler bozuyor . Uygarlık olarak gösterilen “sokakta sokak hayvanı yaşamaması” durumu ,o tarihlerde Avrupa’da sokak hayvanlarının çuvallara konulup yakılmasından geldiğini ve bu sebeple sokakta hiç hayvan olmadığını, ne kadar biliyoruz acaba ? Ormanlarından bir dal bile kestirmeyen tarihimizden, “birkaç ağaç işte “ diyen nesle nasıl dönüştük anlaşılır gibi değil . Göçmen kuşlar için sayısız tedavi ve bakım merkezi kurmuş , saray mimarilerinde kuşların kalabileceği özel alanlar yaptırmış ecdadımızdan ,kuşları önemsemeyen bir toplum nasıl çıkabildi ? Osmanlı’da her camii aynı zamanda sokak hayvanları ve kuşlar için bakımeviyken şimdi bir camiinin bahçesinde kedi görsek sevinir hale geldik.
5199 Hayvan Hakları Yasası bu sebeple Türk milletinin gururudur. Türk milletinin tarihine yakışır bir yasadır. Sokak hayvanlarının yaşam yerinin sokaklar olarak belirlendiği , geçici bakımevleri kurulmasını söyleyen , sokak hayvanlarının beslenmesi görevini belediyelere veren , hayvan haklarıyla ilgili Avrupa standartlarının üzerinde bir yasadır. Avrupa’da sokakta kedi köpek göremezsin, fikrini kendimize örnek almayı bırakıp; tarihimize ,kendi özümüze dönelim lütfen.
Türk tarihi tüm dünyaya hayvan ve doğa sevgisiyle her zaman örnek olmuştur.Sokaklarda hayvanlarla beraber yaşamaktan rahatsızlık duymayı bir kenara bırakın , vefat eden pek çok kişi sokak hayvanlarının beslenmesi için malvarlığından bağışta bulunuyordu. Türk tarihi doğa ve hayvanlarla dostça yaşayan , onlarla paylaşan , seven , koruyan bir millettir. " Nil nehrinin kıyısındaki aç kediden bile sen sorumlusun" diye emreden güzel dinimizi en saf haliyle yaşamış , hayvan sevgisi olmayan bir milletin yok olmaya mahkum olduğunu söylemiştir.
Hayvan sevgisi ve onlarla birlikte yaşama, bize genlerimizden aktarılmış harika bir mirastır.